CHP dünyayı ‘görüyor’ ama ‘sokakta’ kalıyor?

5
Beyaz Saray’ın ‘Ortadoğu Özel Temsilcisi’, aynı zamanda Rusya-Ukrayna müzakerecisi ve hissediliyor ki kısa sürede İran’a da vaziyet edecek

Steve Witkoff

’un, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump arasında gerçekleşen görüşme üzerine düşünceleri, “istikbal” vadediyor…

Tam şöyle; “Başkan, birkaç gün önce Erdoğan ile harika bir görüşme yaptı. Ben bu konuşmayı gerçekten ‘dönüşüme’ sebep olacak bir temastı diye tanımlardım”…

Witkoff, görüşmenin hakkının yendiğini düşünüyor; “Bunun nedeni, Yemen, İsrail-Filistin, Rusya-Ukrayna meselelerinin

önde olması”…

Gerçekte ve şaşırtıcı biçimde Türk basını bu haberi gördü. Hatta önceden ileri geçenler de oldu. (‘Avrupa İmamoğlu’nun arkasında neden durmuyor?’, 22/03, Yeni Şafak.) Öne çıkarılamamasının sebebi İmamoğlu vakasıydı…

Artık, “

dönüşüm

’ ne ve nasıl olacak”a bakabiliriz…

***

Önümüzdeki günlerde Türkiye-ABD ilişkilerinde dikkate değer gelişmeler olacak. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Amerikalı mevkidaşı Rubio ile buluşması bu baptandır. Hepsini takip edeceğiz ama şimdilik meselemiz bu değil…

Ankara, 3 ana oyuncuyla uyum/kıvam yakalamış durumda ve her biriyle bağımsız ve incelikli ilişki kurabiliyor;

ABD, Rusya, AB+İngiltere

. Süper güçlerin bazıları dahi bu ayrıcalığa sahip değildir…

Detaylandıralım…

Bir

, Amerikan istihbarat ve savunma camialarına yakınlığıyla bilinen

RAND Corporation’un raporundan

;

A

) “NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan Türkiye, savunma sanayisinin hızlı ve düşük maliyetli üretim kapasitesi ile özellikle Ukrayna krizinde oynadığı kritik rol nedeniyle Batı için stratejik bir öneme sahip.”

B

)
NATO, Türkiye’nin bağımsız karar alma eğilimini bir sorun olarak görmek yerine, bunu ‘

Rusya gibi ortak tehditlere karşı kullanılabilecek bir avantaj

’ olarak değerlendirmeli”.

C

) “

Avrupa Birliği

’nin Türkiye’ye yönelik üyelik perspektifi artık gerçekçi değil ve bu belirsizlik ilişkilere zarar veriyor.”

D)

“NATO’nun Türkiye ile ilişkisini, AB üyesi olmayan ancak Avrupa ile yakın bağları bulunan

İsviçre

veya

Norveç

benzeri bağımsız bir ortaklık modeli üzerine kurması daha faydalı.”

E

) Savunmasını güçlendirme çabası içindeki Avrupa Birliği, savunma sanayisini geliştirmeye odaklanarak, iç üretime ciddi yatırımlar yapmakta, iş birliğinin önündeki engelleri azaltmakta. İçeride bu yatırımlar önemli olsa da AB aynı zamanda, sınırları dışındaki müttefiklerine de yönelmelidir. Bu müttefikler arasında ihmal edilen önemli bir ortak bulunuyor: Türkiye.”

F

) “Avrupa liderleri, Türkiye’nin,

arzuladıkları gibi

tamamen Batılılaşmış bir müttefik olmayacağı gerçeğini kabul etmeli ve

mevcut Türkiye

’yle ilişki kurmalıdır. Paylaşılan çıkarların ideolojik uyumun önüne geçtiği pragmatik ilişki yaklaşımı, en gerçekçi çözümdür.”

G) “Türk dış politikası güçlü bir stratejik özerklik arzusu tarafından şekilleniyor.

Bu durum, NATO liderleri açısından zorlayıcı olsa da, Ankara’nın asla Rusya’nın kuklası olmayacağı anlamına geliyor. Türkiye’yi NATO çizgisine zorlamak yerine, NATO liderleri

Türk bağımsızlığının Batı hedefleriyle örtüştüğü alanları

(Karadeniz ve Suriye kastediliyor) belirlemelidir.”

İki

, Amerikan iç siyasetini ve global eğilimleri incelikli izah eden ‘Politico’;

A)

“ABD’de Trump yönetiminin dönüşü ve Türkiye’nin stratejik öneminin artması gibi uluslararası faktörler iktidardaki AKP’ye cesaret verdi.”

B)

Küresel düzeyde, Trump’ın ABD başkanlığına dönüşü, dünya genelindeki otoriter liderlerin kendilerini daha güçlü hissettiği bir ortam yarattı. ABD’nin insan hakları yerine

jeopolitik çıkarları önceleyerek

Türkiye’ye karşı ciddi duruş sergilemeyeceği açıkça görülüyor.”

Şunu da ekleyelim; Batı’dan İmamoğlu vakasına gelen cılız eleştirilerin, medya veya siyasiler fark etmez, ‘kaynak kodu’ hep akılda tutulmalı. Hepsi Bidencı’dır. ‘Eski dünya’ diye okunur…

Şimdi; her iki yayın organının da

aidiyetleri

vardır. Nitekim Politico’daki yazı bir CHP milletvekili eliyle kaleme alınmıştır. Türk iç siyasetine ilişkin yorumları açık taraftır…
Yine de, her ikisi de küresel jeopolitikteki değişimi hissediyorlar. Vurgulamak istediğimiz odur. “Onlar bile” diyoruz. ‘Anlıyorlar’ demiyorum, ‘çözüm önerilerinden’ yine “eski metotlara/alışkanlıklara” sadık kaldıkları görülüyor.

Hem yeni dünyayı görüp hem ‘sokağa davet etmenin’ Ekrem İmamoğlu’nun siyasi mevtasının üzerinde dans etmek olduğunu görmüyorlar.

Yapacak bir şey yok…

***

Trump’ın dünyaya taşıdığı dönüşüm, herkesi aynı kulvara çekme/itme potansiyeli, iki ülke ilişkileri açısından ölü geçen Biden dönemini “hazırlıkla” geçiren Türkiye’yi hayli avantajlı bir “çıkış” noktasına getirdi. Çünkü, Rusya-ABD yakınlaşmasının işleri zorlaştıracağı üzerine düşünceliydik…

Batı, Suriye’deki değişimle birlikte Ortadoğu güvenliğinde

İran

nüfuzunun dengelenmesinde Türkiye’nin iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Terör örgütünün rütbesinin sökülmesi, ‘kart’ metaforunu seven Trump yönetiminin Ankara’nın elini rahatlatma politikası olarak da düşünülebilir. Benzer örüntü

Rusya

bağlamında da gözleniyor. Avrupa güvenliğinde rolünü sürdürmekte isteksiz Washington, Türkiye’nin katkı vermesine itirazı yok.

İngiltere

de aynı çizgide. Tabii bu, onların bakışı. Yine de Ankara’nın manevra alanını genişletip, çeşitlendiriyor…

Altı evvelce ve ilk kez burada çizilmişti; Ankara-Trump ilişkilerinin geçmişi ve derinliği! Trump daha seçilmeden gelişen bir senkron ve ritim hissediliyor. Başarıdır. Yalnız, ne kadar teferruatlıdır henüz bilmiyoruz.

Nihayet

İsrail

dosyası; Trump yönetiminin Türkiye-İsrail ilişkilerindeki stres hakkında sessizliği ilginç değil mi? Hele İsrail basını üzerinde tepinirken? Netanyahu, Suriye’deki Türk etkisi üzerine ulusal güvenlik toplantısı düzenlerken?

Belki İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar’a kulak vermeliyiz; “Türkiye ile Suriye’de veya başka bir yerde karşı karşıya gelmek istemiyoruz.”

Mehmet Şimşek